Son yıllarda tatsız gelişmeler oluyor. Avrupalı parlamenterler açıkça Ayasofya’nın Kilise olmasını, İstanbul’un adının değiştirilmesini istiyorlar. Yıllar evvel “Ayasofya’yı ortodoks ibadetine açacaklar” dediğinde gülmüş geçmiştik. Ama zaman onu haklı çıkaracak herhalde. Altındal bıkmadan aynı cümleleri tekrar tekrar söylüyor: Bazıları misyonerleri anlamamakta ısrar ediyor “Efendim bunda ne var” diyorlar, “Üç beş Hiristiyan gelmiş, dinlerini tebliğ ediyor. Eh, biz de Almanya’da aynı şeyi yapıyoruz. Bu herkesin hakkı, kaldı ki AB’nin din ve vicdan hürriyeti ile ilgili kriterlerine uyuyor.”
- Öyle mi Sayın Altındal?
“Dinlerarası Diyalog”
- Peki, misyonerler hangi kılıklara giriyor, faaliyetlerini nasıl maskeliyorlar?
Vatikan yayınladığı Kateşizm kitabında, “Bu diyalogun tek amacı İncil’i tanıtmaktır. Muhatapların ikinci Adem’i (Hazret-i İsa’yı) Tanrı olarak kabul etmek zorundadırlar ki (haşa) Birinci Adem’i de (Hazret-i Adem’i de) yaratan odur” yazıyor.
“Diyalog” Değil Monolog
Eğer bunları kabul edersek, diyalog başlayabilirmiş. Yani adamlar göstere göstere “monolog” yapıyor ve “teslimiyet” istiyorlar. Lâkin “Dinlerarası diyalog” tabiri bazı safların kulağına hoş geliyor.
- Peki diyaloğun böylesini Yahudilerle kurabildiler mi ?
- Nerdee. Yanlarına bile yaklaşamadılar. Gelelim ikinci tehlikeye: “Ekümenizm!” Bu oyuna ilk defa 1963′de Prof. Niyazi Berkes dikkat çekti. “Laik bir devlette nasıl olur da bir din adamı kendini evrensel patrik ilan edebilir?” dedi. Öyle ya bir başkası da çıkar kendini “Halife” ilan edebilir. Ekümene “Hıristiyan medeniyeti” demek. Yani tam “Dar-ül İslâm”ın karşısına oturan bir kavram. SSCB çökünce ABD ve AB ısrarla bu konuyu işlemeye başladılar. Patrik devlet içinde devlet olmak istiyor.
- Halbuki Fener patriğinin muhatabı dünya devletleri değil Fatih Kaymakamlığı’dır, öyle değil mi?
“İbrahimi Dinler Masalı”
- İstersen ona “İbrahimi dinler masalı” diyelim. Adamlar İslâm ülkelerinde halkı diline, dinine, kültürüne, yabancılaştırmak için maksatlarına “kalkan” olacak bir “ibare” aradılar ve İbrahimi dinler kavramında karar kıldılar.Kateşizm kitabında “Müslümanlar da İsa tarafından kurtarılmaya lâyıktırlar. Çünkü onlar da İbrahim’in Allah’ına inanmaktadırlar” yazıyor. Hepsi bu kadar.
Burada Hazret-i Muhammed’in peygamber olduğuna ve Kuran-ı kerim’in ona vahyedildiğine dair tek satır yok. Biz niçin kurtarılmaya lâyık mışız? Bakın, Yahudiler ve Hıristiyanlar Hazret-i İbrahim’i bir kabile şefi olarak tanıyor, hatta zaman zaman hakaret ediyorlar. (Protestan Kiliselerinin teknik ilahiyat kitaplarında onlarca örneğini gösterebilirim) Hasılı bizim peygamber olarak sayıp sevdiğimiz İbrahim aleyhisselam ile onların kabile reisi olarak takdim ettikleri İbrahim arasında dağlar kadar fark var. Bir ufak misal vereyim. Biz Hazret-i İbrahimin oğlu İsmail’i kurban etmeye niyetlendiğini ve Allahü teâla’nın bir koç gönderdiğini iyi biliriz. Halbuki onlara göre kurban edilen İsmail aleyhisselam değil İzak’tır (Hazret-i İshak). Muharref İncillerde Kuran-ı kerim'de yazanların tam tersi var. Demek ki onlarla, İbrahimi dinler potası altında da buluşmamız kabil değil.
Türkiye Pilot Bölge
- Peki ya Protestanlar ? Görünen o ki son yıllarda atağa kalktılar.
- Aslında adamlar 1831′den beri çalışıyor. Her on yılda bir Lambeth konferansları düzenliyor, alınan kararları titizlikle uyguluyorlar. Bunların sonuncusu 1998′de yapıldı ve Türkiye ile Avrasya pilot bölge seçildi. Nitekim ABD’liler o tarihten sonra Kilise evler kurmaya hız verdiler. Lütfen şu kelimeyi bir yere yazar mısın? “Collegiality!”
- “Collegiality!” Bu kelime ne mânâya geliyor ?
Patrikhane Niçin Atağa Kalktı?
- Türkiye’de ne değişti de Patrikhane böyle atağa kalktı?
- Aslında atağa kalkan patrikhane değil Amerika. Baba Bush 6 Kasım 1987′de ABD Ankara büyükelçisi Hupe’ye gizli bir mektup gönderdi ve “Ermeni soykırımı ile ilgili belgeleri bulup çıkarın ve Türk hükümetini de bunları yayınlamaya zorlayın” dedi. Benzer bir mektubu Fener Patriğine yolladı ve olay hız kazandı. Bartelemo, Heybeliada Ruhban Okulu’nu gündeme getirmeye başladı. Bakın kelimesi kelimesine okuyorum: Patrik “Türk devletinin iradesi varsa bu okul açılır” diyor. Bu okulun nasıl bir okul olduğu herkesin mâlumu. Patrik buna rağmen “Heybeliada TC’nin denetimi dışında tutulacak” (yani YÖK ya da MEB müdahale edemeyecek) diye diretiyor. Böyle bir okulun açılabilmesi için tam 18 tane kanunun değişmesi gerek. Bunlardan ikisi Anayasamızın değişmez maddeleri.
Bunun mümkün olmadığını Patrik de biliyor ama o “Başka birşeyi ima ediyor”. “Bu okulun üstünde TC’nin denetimi olmayacak demekle, ben senin kanunlarını, meclisini, kısacası devletini tanımadığımı söylüyorum. Eğer iraden varsa (AB ve ABD arkamda, gücün yetiyorsa) mani ol da göreyim” diyor.
Lozan anlaşmasının 12. maddesinde “Gayrimüslimler Müslümanlarla eşittir” deniyor. Evet eşittir ama imtiyazlı değildir. Devletin denetimi dışında bir okul imtiyaz istemektir. Yani Patrik, Türkiye’yi Lozan’ı ihlale zorluyor.
- ABD-Patrikhane dostluğu nereden kaynaklanıyor?
Ağaları Aradık
27 Mayıs Devrimi’nden sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da nüfuz sahibi olan 55 ağa toplandı. Bunlar Bursa, Edirne, Çanakkale ve Kırklareli’ne sürüldüler. Ağaların boşalttığı bölgelere 1900 Amerikalı misyoner yerleştirildi. Bunlar “barış gönüllüsü” adı altında halkın arasına girdiler. Beş yıl boyunca insanımızı ifsat edip, kin tohumları ektiler.
- Peki sonra niye gittiler?
Suç Duyurusunda Bulunun!
Türkiye’deki misyonerler açık açık siyaset yapıyorlar. Mesele, Türkiye’de bin, binbeşyüz kişinin Hıristiyanlığı seçmesi meselesi değildir. Zaten bu milleti kitleler halinde Hıristiyan yapmak ham hayaldir. Burada altı çizilen hadise bölücülüktür. Adamlar “Yeter ki siz ayrı devlet kurun, arkanızda biz varız” demekten çekinmiyorlar.
İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 304592 sayılı resmi yazısına göre: 1998 yılında 104, 1999 yılında 137, 2000 yılında ise 47 şahıs misyonerlik yaptığı için yakalanarak adli makamlara teslim edildi. 2001 ve 2002′de ise sadece ve sadece 3 şahıs hakkında takibat yapıldı. Halbuki mahalle aralarında Kiliselerin açılması ve çoğalması son iki yılda hız kazandı.
Türk Ceza Kanununun 529. maddesine göre bu faaliyet suçtur. Herkes (mahalle muhtarı, sade vatandaş, bakkal, kasap, ev hanımı) İl Savcılığına müracaat ederek suç duyurusunda bulunduğu takdirde “adli işlem” yapılır. 529. madde çok sarihtir. Emniyet güçleri bu kiliseyi “derhal” kapatmak zorundadır.
Ancak padişah türbesini bile “vaftizhane” gösteren yöneticilerin neye hizmet ettikleri anlaşılamıyor. Fener Patriği “Kanunlarınızı da bakanlarınızı da devletinizi de tanımıyorum. Haydi Heybeliada Ruhban Okulunu açtırmayın da göreyim” deme cüretini kimden alıyor?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder